Bir süre önce ahlakın, iyinin, kötünün ne olduğu ile ilgili okumalar yapıyordum. Bir yerden sonra bu okumalar canımın her istediğini yapmamam için ne sebebim var sorusuna odaklanmam ile sonuçlandı. Acaba bu soruyu soranlar ne cevap bulmuşlardır diye arama motorlarında bir araştırma yapacakken bir arama motorunda yapılan aşağıdaki dua arayışları ile karşı karşıya geldim.
Bu karşılaştığım sonucun araştırdığım konuyu en azından giriş seviyesinde yazıya dökmek için iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Tabi bu kısa yazıda iyinin, kötünün, dinin anlamının ne olduğunu anlatmam mümkün değil, zaten bilgimin buna yeteceğini de sanmıyorum. Fakat bu görüntüyü çıkış noktası yaparak Allah korkusunun, ahlakın, dinin ne olduğu ile ilgili bir deneme daha yapacağım. Bu denemelerin aslında bir bütünün parçaları olduğunun zamanla anlaşılacağını umuyorum.
Allah Korkusu Nedir?
Allah korkusu, Allah’a karşı sorumluluk bilinci, takvalı olmak, dindar olmak, iyi insan olmak, ahlaklı olmak adına ne dersek diyelim hepsi sonuçta aynı kapıya çıkıyor. Bu tanımlamaların hepsi sizi istediğiniz her şeyi yapmaktan alıkoyarlar, hayatınıza bazı kısıtlamalar getirirler, en belirgin ortak noktaları budur. Aslında bu, yaşamı nasıl yaşayacağınızın kendisi demektir. İyi ve kötünün ayrımı da bu noktada karşımıza çıkıyor. İnsanın bir şeyi iyi ve kötü diye nitelendirmesi de iyi olana yakın durması, kötü olandan da kendini uzak tutması demektir. Peki iyi olan ve kötü olan şeyin farkı nedir? Yüzeysel bir şekilde bile bakılsa, iyi olan şeylerin yaşamı devam ettirme ile olan ilgisi saptanabilir. Bu durumda kötü olan şeylerin de yaşamı bitirecek şeyler olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Allah yaşamı var etmiştir ve bizim bilmediğimiz bir ana dek devam ettirmek istemektedir. Onun bu kararına boyun eğerek yaşamı devam ettirmek için çalışmak, onun düzenine uymak iyiliktir. Düzeni yıkacak, yaşamı yok edecek şeyler ise kötülüktür. Bu düzene baş kaldırabilen, sorumluluklarını yalanlayabilen tek yaratılmış ise insandır. Diğer tüm yaratılmışlar Allah’ın bu düzenine boyun eğerler (secde ederler) ve bu sınanma düzeninin devam etmesi için yükümlülüklerini yerine getirirler.1 Başka seçenekleri yoktur. Bundan dolayıdır ki onların hayatında iyi ve kötü diye bir ayrım da yoktur, her şey olması gerektiği gibidir. Doğada yürüyüş yaparken yolun kenarında ölmüş bir hayvan gören ve bunun bir kötülük olduğunu düşünüp üzülen insanın anlamadığı şey bu.
Bu düzen içerisinde insan yalnız başına hayatta kalabilen bir canlı olmadığı için ancak topluluk içerisindeyken hayatta kalabilir. O zaman insanın her istediğini yapabildiği bir dünyada içerisinde bulunduğu topluluğunun varlığını devam ettirebilmesi mümkün değildir. Çünkü her istediğini yapabilmek demek, yalnızca her istediği şeyi yapabilmek dışında hiçbir ortak noktada birleşememek demektir. Bu şekilde bir yaşam ise topluluk kurmanın yasasına uygun değildir. Ortak paydada buluşamayan topluluklar yok olurlar. Böyle bir durumda yaşamın sürebilmesi için belli bir esnekliğe sahip bir düzen içerisinde sözgelimi bir anlaşmaya bağlı kalarak birlikte yaşamak zorundayız. İşte bu yaşamın sürmesi için, yani toplumun hayatta kalması için uygulanan yasanın, anlaşmanın bütününün adı dindir. Bu yasanın aşılanması da Kuran’ın salat dediği, şu an bildiğimiz adıyla namazdır. Allah ise bu yasaya boyun eğmemizin gerekçesidir. Bu üzerimize aldığımız bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün gerekliliklerini yerine getirenler mutluluğa ulaşacak, bu gereklilikleri görmezden gelenler, keyiflerine göre değiştirenler ise mutsuz olacaklardır. İşte bu yükümlülükleri reddetmek, dini reddetmek demektir. Salatı doğru yapmadığımızda olan şey budur.2 Dikkat edin, bu mutluluk veya mutsuzluk hem şu anda yaşamakta olduğumuz dünyada, hem de sonrasında gelecektir, yalnızca “ahirette” değil.
Toplumların var olup yok olması ile ilgili olan yasalar çoğu kez uzun zaman dilimlerinde gerçekleştikleri için bilgelikten yoksun insanlar yasanın önemini kavramakta bocalarlar. Örneğin bir fizik yasasının işlemesini çok hızlı şekilde kavrarız. 7. kattan kendinizi atarsanız, ölürsünüz. Bu kadar basit. Bu yasayı bir şekilde öğrenince gidip kendinizi 7. kattan atmazsınız, değil mi? Fakat toplumu bir arada tutan yasalara uymamanın sonuçları çok daha uzun bir zaman diliminde ortaya çıkarlar, bu nedenle genellikle görmezden gelinirler. Fakat Allah’ın yasası kesinlikle işler, yasaya uymayanlar süreç içerisinde yok edilirler.3 Bu yasanın işleyişiyle ilgili örnekler için Kuran’daki anlatımlara bakmak, geçmişte kurulmuş olan medeniyetlerin varoluş süreçlerini incelemek gerekiyor.
İşte bu boşluğu olmayan düzeni görmezsek, yasanın çevresinden dolanmanın yollarını arar dururuz. Günümüzde bu türden kısayolcu davranışların “müslümanlar” arasında yaygın olması, Kuran’dan kaç kilometre uzakta olduklarının bir delili gibidir. Her fırsatta dile getiriyorum, anlamını yitirmiş olan şeylerin biçimleri önem kazanırlar. Mevduata para koymadan (biçim) borsadan para kazanmaya çalışmak (kabaranın neden kötü olduğunu öğrenmemek: anlam); karısıyla /kocasıyla iyilik üzerine birleşmemek (toplumun hayatta kalması: anlam) onun yerine karısına /kocasına her istediğini yaptıracak dua aramak (biçim); baş örtüsü takmak (biçim) fakat çekiciliği arttıracak şekilde çok süslenmek (toplumda bozgunculuk olmaması ölçüsünde örtünmek: anlam); her ortamda Türk milliyetçisi olduğunu dile getirmek (biçim) fakat Türk kültüründen bihaber olmak, çocuğunu İngiliz kültürü ile yetiştiren anaokuluna vermek (Türk kültürünün omurgasını yitirmek: anlam); gece-gündüz bu ülkeden bir şey olmaz, bu ülke gelişmez diye sızlanmak (biçim), iş yerindeki tüm işlerde İngilizce’yi kullanmak (toplumu bir arada tutan bağlardan biri olan dili unutturmak: anlam); beş vakit namaz kılmak (biçim) fakat yasadan habersiz olmak (salatın yerine gelmemiş olması: anlam); dört defa hacca gitmek (biçim) fakat dünya üzerindeki müslümanlar arasında birlik kuramamış olmak (anlam)… İşte bunlar ve benzerleri yasanın çevresinden dolaşmaya çalışmaktır.
Yasanın çevresinden dolanan bir yol yoktur. Yasa dışındaki her yol, yok olma yasasına kapı aralamaktadır. Bu şekilde yaşamaya devam edip üstüne bir de akşam yatmadan önce çok şükür diyen, sonra da olmasını istediği şeylerin listesini Allah’a sunanlar bir kez daha düşünmelidirler. Youtube’daki bir şarkının altına yorum olarak “Çok şükür. (Okudun mu? Bak ne güzel şükrettin :)) )” yazarak insanlara şükür ettirdiğini (biçim), bu sayede “sevap puanı” kazandığını sanan kişiler, Allah’ın onlara sunduğu sayısız imkanı doğru yönde kullanmamış olmanın (gerçek şükür, karşılığını vermek, doğrulamak: anlam) bedelini ödeyeceklerdir.
Eğer bu yazıyı arama motorlarında gezerken başlıkta sözü edilen duayı ararken bulduysanız lütfen bu duayı aramaktan vazgeçin. Eğer böyle bir dua arıyorsanız sizde Allah korkusu, takva, ahlak, iyi insanlık kalmamış demek olabilir, kendinize dikkat edin. Karısıyla /kocasıyla ilişkisinin iyilik üzerine kurulması için çabalamayan (dua, çağrı) fakat arama motorundan bunun kestirme yol duasını (biçim) arayan kişi bedelini karısından /kocasından boşanarak, evinde huzursuzluk yaşayarak, kötü yetiştirilmiş çocuklar topluma katarak hem kendisi ödeyecek hem de toplumuna ödetecektir. Bunun duasını öğrenmek yerine, karınızla /kocanızla nasıl iyi işler yapabilirsiniz bunun yollarını aramalı, bunun için dua etmelisiniz. Şükür ve dua kavramları ayrı bir yazının inceleme konusu olacağı için şimdilik bu konuyu burada kapatıyorum.
Kuran’ın bir çok yerinde yasaya uymamanın sonuçlarının anlatımlarını görebilirsiniz. Yasadan kaçamayız. Yapabileceğimiz en iyi şey, elimize Kuran’ın alıp düzenli olarak hem onu anlamaya çalışmak, hem de dünyada olup bitenleri inceleyerek Kuran ile arasındaki bağlantıları saptamak olabilir diye düşünüyorum. Aksi durumda başımıza gelecek olan ne kadar uzaktadır, ne kadar yakındadır bilmiyorum. Dipnot olarak vermeye çekindiğim şu ayetler yeterince açık değil mi? Allah’ın daha ne söylemesi gerekiyor?
Ey inanca çağırılanlar! Aranızdan kim dininden dönerse, Allah, O’nun sevdiği ve O’nu seven bir toplum getirecektir. İnananlara karşı alçakgönüllü; nankörlük edenlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah’ın yolunda çaba gösterirler ve kınayanların kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın lütfudur; onu, dilediğine verir. Çünkü Allah, Lütfu Geniştir; Bilendir. (5:54)
Kendilerinden önceki nice kuşakları yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Onları, sizi yerleştirmediğimiz ölçülerde yeryüzünde yerleştirmiş, gökten sağanaklar yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Sonunda, suçları yüzünden onları yıkıma uğrattık; onların ardından, başka kuşaklar yarattık (6:6)
Gerçek şu ki, senden önce de topluluklara gönderdik. Onları, yoksulluklara ve zorluklara uğrattık; belki yalvararak yakarışlarda bulunurlar diye. Onlara yoksulluk geldiğinde, yakarışlarda bulunsalar olmaz mıydı? Tam tersine, yürekleri katılaştı; şeytan da yaptıklarını kendilerine çekici gösterdi. Öğretiyi unuttuklarında, verilenlerle sevinip şımarıncaya değin, her şeyin kapılarını onların üzerine açtık. Onları ansızın yakaladığımızda, artık, tüm umutlarını yitirdiler. Ve o haksızlık yapan toplumun arkası kesildi. Evrenlerin Efendisi Allah’a övgüler olsun! (6:42-45)
Efendin, Sınırsız Varlıklıdır; Merhametlidir. Eğer dilerse, sizi götürür ve sizi başka bir toplumun soyundan var ettiği gibi, dilediğini yerinize getirir.(6:133)
Gerçek şu ki, sizden önceki kuşakları, haksızlık yaptıkları için yıkıma uğrattık. Üstelik elçiler onlara açık kanıtlarla gelmelerine karşın inanmadılar. Suçlu toplumları, işte böyle cezalandırırız. Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (…) Dünya yaşamının örneği şudur: İnsanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkileri, gökten indirdiğimiz su ile karışır. Yeryüzü güzelliğini takınıp süslendiğinde ve halkı da ona egemen olduğunu sandığında, gece veya gündüz buyruğumuz gelir. Böylece, dün yerinde yokmuşçasına, kökünden biçip atarız. Düşünen bir toplum için, ayetleri, işte böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz.(10:13,14,24)
İnkar edenler, elçilere, şöyle dediler: “Sizi, ya kesinlikle toprağımızdan çıkarırız ya da kesinlikle bizim dinimize dönersiniz!” Bunun üzerine, Efendileri, onlara, şöyle bildirdi: “Haksızlık yapanları, kesinlikle yıkıma uğratacağız!” “Onlardan sonra, o toprağa kesinlikle sizi yerleştireceğiz. Erkimden ve uyarılarımdan korkanlar için, bu böyledir!” (…) Efendilerine nankörlük edenlerin yaptıkları, fırtınalı bir günde, rüzgarın güçlü bir etkiyle savurduğu kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler; derin sapkınlık, işte budur. Aslında, Allah’ın, gökleri ve yeryüzünü gerçek olarak yarattığını görmüyor musun? Eğer dilerse, sizi götürür ve yeni yaratılmışlar getirir.Zaten işte bu, Allah için zor değildir. (14:13,14,18,19,20)
Yeniden Yaratılış Günü’nden önce yıkıma uğratmayacağımız veya yaman bir cezayla cezalandırmayacağımız hiçbir kent yoktur. İşte bu, Kitap’ta kayıtlıdır.(17:58)
Haksızlık yaptıkları için yıkıma uğrattığımız nice kentler; duvarları ve çatıları çökmüş ve kuyuları artık kurumuş nice görkemli saraylar vardır. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı; yürekleri kavrasın ve kulakları duysun? Kuşkusuz, gözleri kör değildir; fakat gönülleri kördür. Üstelik cezayı, ivedi olarak senden istiyorlar. Oysa Allah, verdiği sözden asla dönmez. Çünkü aslında, Efendinin katında bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir. Haksızlık yapmalarına karşın süre verdiğim, sonra da onları yakaladığım nice kentler vardır. Çünkü dönüş, Bana olacaktır. (22:45-48)
Ey insanlar! Allah’a gereksinimi olan sizsiniz. Çünkü Allah, Sınırsız Varlıklıdır; Övgülere Yaraşandır. Eğer dilerse, sizi götürür ve yeni yaratılmışlar getirir.Bu, Allah için asla güç bir şey değildir. (35:15,16,17)
Yeryüzünde dolaşıp da öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmıyorlar mı? Onlar, güç yönünden daha üstündüler. Üstelik yeryüzünde daha üstün eserler bırakmışlardı. Fakat kazandıkları şeyler onlara yarar sağlamadı. Elçiler onlara açık kanıtlar getirdikleri zaman, yanlarında bulunan bilgiden dolayı büyüklük tasladılar. Ve alay ettikleri şey, onları kuşattı.Sonra, cezamızın yaman olduğunu gördükleri zaman, şöyle dediler: “Allah’a, Tek ve Eşsiz olarak inandık; O’na ortaklar koştuklarımızı da inkar ettik!” Sonunda, cezamızın yaman olduğunu gördükleri zaman, inanmaları onlara yarar sağlamaz. Allah’ın Yasası, kulları için böyle gelip geçmiştir. Ve nankörlük edenler, orada yitime uğramışlardır. (40:82-85)
İşte, Allah’ın yolunda yardımlaşmak amacıyla paylaşmaya çağırılıyorsunuz. Yine de aranızdan bir bölümü cimrilik yapıyor. Kim cimrilik yaparsa, kendi benliğine karşı cimrilik yapmış olur. Allah, Sınırsız Varlıklıdır; oysa siz yoksulsunuz. Yüz çevirirseniz, yerinize başka toplumları getirir; onlar, sizin gibi yapmazlar.(47:38)
Bunları ve daha onlarca ayeti dünya üzerinde olup bitenlerle birlikte düşündüğünüzde yasanın işlemekte olduğu apaçık ortadadır. Kendini beğenmiş bir kör tanrıtanımaz (ateist), bilim adamı, pentagon müslümanı, petrol zengini, banker olmanız bir şeyi değiştirmeyecektir. Onlara yasayı görmezden gelmeye devam ederlerse “Tat bu azabı; hani sen çok üstün ve çok değerlisin ya!” denilecektir. Bu yazıyı yazan kişi olarak ben de bu olasılıktan uzak değilim. Bu da bana gece-gündüz yaptığım şeyleri sorgulamam için, size de yanlışımı gördüğünüzde uyarmanız için geçerli bir sebep veriyor. Ayetler zulmeden /haksızlık eden toplulukların yok olacaklarını söylüyor. Peki zulüm nedir? Zulüm bir şeyi Allah’ın koyduğu yerden alıp başka bir yere koymakta diretmektir. Bunu yaptığınızda bilerek veya bilmeyerek yasayı deşmeye çalışırsınız. Fakat Allah’ın yasasından kaçmanız mümkün değildir. Bu defa da yasaya uymayanların yok edilmesi yasası işler, yok olursunuz. Esas sormamız gereken soru, medeniyetimiz yok olduğunda eğer din günü değilse, yasa gereği geriye kalanı miras olarak alacak olanların tarafında olmak için ne yapıyor olduğumuz sorusudur.
- 7:54, 13:15, 16:48,49, 22:18, 24:41, 55:6 vb. ayetleri çalışmalı. ↩
- Dini yalanlayanı görüyor musun?
Yetimi örseleyen, işte böylesidir.
Ve yoksulu doyurmayı özendirmez.
Böyle namaz kılanların (salat); artık, vay başlarına gelene!
Onlar, namazlarından (salat) aymazlık içindedir. (107:1-5)↩ - Allah’ı, haksızlık yapanların yaptıklarından habersiz sanma. Ancak, gözlerin ürküntüyle donup kalacağı bir güne onları erteliyor. (14:42)↩
Uzun zamandır yeni yazınızı bekliyordum
kendi fikirlerime yakın bulduğum ender kişilerden birisiniz tesbitleriniz yerinde. Kur’an’ı Kerim’de çoğunluk asla tasvip edilmez ve devamlı çoğunluğun zararda olduğu hatırlatılır ve maalesef çoğunluk bir dine sahip olduğu için ahlak a ihtiyaç duymuyor (amin maalouf) sözünün ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Bu süreç bir imtihan önemli olan bu süreç sonunda insan olarak kalıp kalamayacagimiz ( acıyı hissediyorsak canliyiz başkasının acısını hissediyorsak insanız)